ABD Merkez Bankası’nın (Fed) yüksek enflasyonla mücadele kapsamında başlattığı faiz artırma kampanyasının, şu anlık ‘duraklamayla ara verilmiş olsa da, devam edeceği tahmin ediliyor. Fed’in hedefi ise enflasyonu yüzde 2 seviyesine çekmek.
Araştırmalara göre tartışmalar yüzde 2 hedefinde düğümleniyor. Bazı uzmanlara göre bu hedef yüksek olsa da analizlere göre bu hedef makul ve doğru görülüyor.
Tartışmalar daha yüksek bir hedef için devam ediyor, ancak yüzde 4’lük sabit bir oranın, politik olarak sürdürülebilir olmadığı gözüküyor.
Merkez bankalarının yüzde 2’den daha yüksek bir enflasyon hedefi belirlemesi gerektiği fikri, eski IMF Baş Ekonomisti Olivier Blanchard da dahil olmak üzere birçok ekonomist arasında bir desteğe sahip ve enflasyonu düşürme çabalarının ortasında bile ısrarcı olmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra, yeni veriler kullanıma sunuldukça, ABD Merkez Bankası’nın mevcut hedefi olan yüzde 2 için durum daha güçlü görünüyor.
Birleşik Krallık’ta çekirdek enflasyon Mayıs’ta yüzde 7,1’e yükseldi. Euro Bölgesi’nde çekirdek enflasyon yaklaşık yüzde 5’te kaldı. ABD, yüzde 4,5’in üzerinde çekirdek enflasyonla yalnızca biraz daha iyi durumda gözüküyor.
ABD’nin o meşhur ‘yumuşak iniş’i yaşama ihtimali söz konusu ancak bu ihtimali Euro Bölgesi ve Birleşik Krallık için düşünmek daha zor. Örneğin Birleşik Krallık’taki ipoteklerin çoğu dalgalı oranlı; bu nedenle İngiltere Merkez Bankası’nın faiz oranları üzerindeki keskin yukarı yönlü baskısı, konut piyasasını ezme riski taşıyor.
Birçok ülkede Pandemiden sonra enflasyon oranları çeşitli sebeblerle bir şekilde yükseldi. Bu sebebler arasında gevşek para politikası, gevşek maliye politikası ve enerji fiyatı şokları yer alabilir. Lawrence Summers’ın belirttiği gibi, bu bahsedilen politikaların çoğu yanlıştı.
Toplam talep açığını sınırlamak
ABD’nin 2008’de yaşadığı mali krizinin ardından çok az parasal ve mali teşvik sağladığı zamanlardaki olduğu gibi, yetersiz tepki verme riskine odaklanıldığı zamanlar da yaşanıldı. Bu bakış açısı miyop bir bakış açısıydı bu sebeple yorumcular, gelecekte toplam talep açıkları olasılığını sınırlamak için örneğin yüzde 4’lük bir enflasyon hedefi istiyorlar.
ABD’nin bu tavsiyeye uyduğu ve 2019’a yüzde 4’lük bir enflasyon hedefiyle girdiği hayal edildiğinde aynı salgın gerçekleşip ve aynı parasal ve mali tepkiler de düşünülseydi, işler farklı olabilir miydi?
En yüksek ihtimal halihazırda yüksek olan yüzde 4’lük enflasyon oranı ile aşırı tepki konusunda endişeler olması ve parasal ve mali tarafta daha az şey yapılması. En iyi senaryoda bile, ABD’nin daha yüksek bir taban enflasyon oranından başladığı göz önüne alındığında, enflasyon oranlarının muhtemelen en azından mevcut seviyeler kadar yüksek olması beklenirdi.
Daha gerçekçi bir olasılık düşünüldüğünde ise muhtemelen eşit derecede güçlü bir parasal ve mali tepki olurdu. O zamanlar, parasal genişleme tarafında yer alanlar, bunun fiyatları yükseltmek yerine çıktı açığını kapatacağına inanıyorlardı ve ne piyasalar ne de çoğu ekonomist sonuçta ortaya çıkan yüksek enflasyon gibi bir sorun beklemiyordu. Bu yanlış kanaatlerin de, yüzde 4’lük enflasyon oranının başlangıç noktasında geçerli olmasını mümkün kılacağı gözüküyor.
Senaryolara uygun hareket edilseydi eğer, mevcut seviyeler yerine enflasyon birkaç puan daha yüksek olurdu. Bu arada, merkez bankalarının ikilemleri daha çetin olurdu ve daha yüksek enflasyon oranı reel ücretlere daha fazla zarar verirdi.
Bir sonraki kriz mi?
Bugünün bakış açısından bakıldığında, bir sonraki kriz için verilen tepkilerin aşırı ya da yetersiz olduğunu söylemek zor. Ve enflasyonun politik olarak popüler olmadığı giderek daha açık hale geliyor. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın tekrar seçilme şansı, büyük ölçüde İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyonu kontrol altına almasına bağlı. Hatta Başkan Joe Biden da Fed adaylarının enflasyonu kontrol altına alma sözü vermesi gibi, enflasyon oranını yarıya indirme sözü vermek zorunda kalabiliyor.
Yüzde 4’lük istikrarlı bir enflasyon oranı politik olarak istikrarlı olmayabilir mi? Yüzde 4’lük bir hedefi savunan bir politik görüş, daha düşük bir hedef vaat eden bir muhalefet partisine veya enflasyonu tamamen ortadan kaldıran hayali bir ‘bedava öğle yemeği’ sözü veren popülist bir partiye karşı savunmasız kalabilir. Yüzde 4’lük bir enflasyon hedefi ilk önerildiğinde, bu siyasi riskler bugün olduğundan çok daha az makul görünüyordu.
Yüzde 4’lük bir enflasyon oranı için ‘likidite tuzağı’ argümanları ise epey karmaşık ve enflasyonun popülaritesi göz önüne alındığında bu argümandan en azından siyasi yönden şüphelenmek gerekiyor.
Mevcut merkez bankası yetkilerini iyileştirmenin yolları tatbikî de olabilir; maalesef yüzde 4’lük bir enflasyon hedefine geçmek bu yollardan biri değil. Bu tür politikaların ekstra bir koruma katmanı sunacağı hep bir hayaldi. Bunun yerine, son birkaç yıl, uzun süredir devam eden bir gerçeğin bir başka örneği olarak karşımızda duruyor: “Hükümet politikasının aşırı enflasyon yaratması çok kolay ancak enflasyonu kontrol altına alması çok zor.”