Avrupa Birliği (AB) ülkeleri dizel ve benzinli araç üretiminin tamamen sonlandırılacağı tarih olarak 2035 yılını işaret etmişti.
Sıfır karbon ayak izi hedefiyle çıkılan bu yolda en büyük hedeflerden biri de otomotiv sektöründe yaşanacak, AB ülkeleri dizel ve benzinli araç üretimini tamamen sonlandıracak, elektrikli araçlar kıtanın dört bir yanını kaplayacaktı.
Ancak Avrupa bugün geldiği noktada her şeyden önce halihazırda devam eden bir savaşa ev sahipliği yapıyor. Kıtadaki pek çok ülkenin enerji ihtiyacını karşılama yöntemi değişti. Değişmekle kalmadı hem pahalılaştı hem de güvenilirliğini kaybetti.
Bu durum AB’nin taşıyıcı kolonu Almanya için de fazlasıyla geçerli. Aslında Berlin yönetimi bu yola hızlı başlamış ve vatandaşlarının elektrikli araçlara yönelmesi için çok büyük kampanyalar yapmıştı. Ancak gelinen noktada ülkenin en büyük otomotiv derneği VDA, 2035 zorunluluğuna kırmızı ışık yaktı.
Tüm bunlara, geçtiğimiz gün Alman otomotiv devi Volkswagen tarafından gelen “Almanya’daki fabrikamızı kapatma ihtimalimiz var. Ülkemizin bu alandaki rekabet gücü gerilere düşüyor” açıklamasını eklemek gerek.
Sektör büyük bir U dönüşün eşiğinde
Dünyanın en önemli otomobil markalarından birinin çok uzun yıllar hem global hem de Türkiye’deki tepe yöneticisi olarak çalışan ve aynı zamanda Sürdürülebilir Mobilite İnisiyatifi (SMİ) Başkanı olan Hakan Doğu, TRT Haber’den Muhabir Sertaç Aksan’a söz konusu krize ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Hakan Doğu, Alman VDA’nın neye karşı çıktığını, çözümün nasıl bulunabileceğini ve tüm bunların Türkiye’ye muhtemel etkileri hakkında konuştu.
VDA nedir?
Almanya’daki araç üreticileri, tedarikçiler, start-up’lar ve sektörün içinde bir şekilde var olanların neredeyse tamamının eklendiği dev bir çatı aslında VDA. Haliyle ülkedeki lobi gücü de çok etkin. Yaklaşık 300 milyar dolarlık ihracat yapan markalar VDA bünyesinde. Alman politikacıların onların söylediği bir şeye sessiz kalması pek mümkün değil.
Doğu, yakın bir geçmişte Avrupa’nın ‘hadi elektriğe’ diyerek yeni bir akım başlattığını anımsatıyor ve “Yeşile dönüş için belirlenen 2035 hedefine 10 yıldan fazla süre var. Ama şimdi 10 yıl daha talep ediyorlar. Aslında sektör tüm planlarını 2035’e göre yapmıştı. İş hayatım boyunca gördüğüm en büyük stratejik U dönüşü bu olay” diyor.
“Sentetik yakıt meselesini daha sık duyabiliriz”
Doğu, son dönemlerde Almanya’da elektrikli araçlarla ilgili kimi çok büyük desteklerin de bir şekilde azaldığı ya da kesildiği bilgisini de paylaşıyor ve devam ediyor:
“Desteğin kesilmesinde temel olarak işte bu öteleme beklentisi var. Ayrıca Almanya’daki otomotiv sektörü bir yandan da D ve E gibi lüks segmentlerde e-yakıt diye de bilinen sentetik yakıt teknolojisi üzerinde duruyor.
Sadece bu da değil… AB ülkeleri hidrojenin araçlarda yakıt olarak kullanılması ihtimalini de tartışıyor. Dünya üzerinde halihazırda 1,3 milyardan fazla içten yanmalı motora sahip araç olduğunu düşünürsek dönüşümün ne denli geniş çaplı olacağını da daha iyi anlarız.”
Sistem nerede tıkanıyor?
Doğu, bu noktada yaşananların ne tür olumsuzlukları beraberinde getirebileceğini anlamak adına daha somut örnekler üzerinden ilerliyor ve şu şekilde ifade ediyor:
“Geldiğimiz noktada yüzde 20-30 enerji verimliliğine sahip içten yanmalılar Avrupa’da kalmaya devam edecek gibi duruyor. Ancak bu süreçte Çin tamamen ayrıştı ve elektrikliye yöneldi.
Aslında AB’nin ilk adımı özü itibariyle doğru ancak erken bir karardı. Kaldı ki 10 sene zaten böylesine büyük bir dönüşüm için çok kısa. Olay sadece otomobili üretmek değil. Bunun ekosistemini kurabilmek. Tüm araçları elektrikli yaptığınızda elektrik üretimini de yüzde 12 artırmanız gerekecek. Bunun dağıtımı nasıl olacak? Altyapı buna hazır mı? Hangi bölgelerde yoğunluk olacak? Bunların net cevabı yok.
Madalyonun diğer yüzünde sosyoloji kısmı var. Dönüşüm demek bazı iş kollarının fişinin çekilmesi anlamına geliyor. Kapanacak işletmelerin sosyal etkilerini hesaba katmadılar. Elektrikli araçlarda kullanılan teknolojilerde ihtiyaç duyulan madenleri nasıl bulacaklarını netleştiremediler.
Ve en önemlisi tüm bunlar yaşanırken Çin’i çok küçümsediler. Şimdi takke düştü kel göründü. ‘2045’e öteleyelim biz arada geçiş yapalım’ diyorlar ama ilk dönemde çok acele harekete geçip tüm yatırımını elektrikli dönüşüme göre yapan dev firmalar var. Finansal açıdan çok zor duruma düştüler. İşte tüm bunları alt alta eklediğimizde Almanya başta olmak üzere AB’deki otomotiv dünyası için pek rahat bir gelecek görünmüyor.”
Tüm bunlar Türkiye için ne anlama geliyor?
Türkiye otomotiv sanayisi her açıdan AB’ye entegre ve aynı tür kurallarla işliyor. Doğu, bu durumu “Avrupa otomotivde nezle olursa, Türkiye zatürre olur” diyerek özetliyor.
2045’in Türkiye’ye yardımcı olacağını da sözlerine ekleyen Doğu, ancak Ankara’nın otomotivde artık kendi yolunu bulması ve iç pazar ağırlıklı bir strateji izleyerek endüstriyel ölçeğini büyütmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Doğu, G7 ülkelerinin aldığı bir kararı da anımsatıyor ve “Avrupa’daki ülkeler üretimlerini yeniden kendi ülkelerine getirmek için markalara büyük baskı uyguluyor. Bizim için bu sıkıntıdan kurtulmanın yolu Türkiye’deki iç pazarı büyütmekten geçiyor. TOGG’un belki de hibrit motoru da seçenekler arasına eklemesi gerekebilir. Çünkü Çinli markalar Türkiye’ye çok ciddi giriyor ve pazar hakimiyetini alacak gibi duruyor. Türkiye’deki alım gücüne uygun ucuz araçlar üreterek Avrupa’daki dönüşümün olumsuz etkilerini hafifletebiliriz” diyerek sözlerini tamamlıyor.