Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun 2023 Genişleme Paketi kapsamında yer alan “Türkiye Raporu” kamuoyuyla paylaşıldı. Raporda Türkiye ekonomisinin oldukça ileri düzeyde olduğu, seçimlerinin ardından yetkililerin daha istikrarlı makroekonomik politikalara dönüş yönünde adımlar attığı kaydedildi.
AB Komisyonunun Türkiye, Sırbistan, Arnavutluk, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna Hersek, Kosova, Ukrayna ve Moldova’ya ilişkin son değerlendirmelerinin yer aldığı 2023 Genişleme Paketi, AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi tarafından duyuruldu.
“Türkiye, AB’nin kilit ortağı ve aday ülke olmaya devam ediyor.” ifadeleriyle başlayan raporda dış politika, göç, ekonomi, enerji gibi başlıklarda Türkiye hakkında olumlu değerlendirmeler yer aldı, demokrasi, temel haklar, yargı gibi konularda önceki yıllarda yer verilen eleştiriler ise yinelendi.
Rapora ilişkin AB Komisyonundan yapılan yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye, AB için kilit bir ortak ve aday ülke olmaya devam ediyor ancak katılım müzakereleri AB Konseyinin kararı doğrultusunda 2018’den bu yana durma noktasında. Türkiye, AB’den uzaklaşma yönündeki olumsuz eğilimi tersine çevirememiş ve katılımla ilgili reformları sınırlı ölçüde sürdürmüştür. Terörle mücadele, ekonomi, enerji, gıda güvenliği, göç ve ulaştırma gibi önemli alanlarda Türkiye ile ortak çıkar alanlarındaki işbirliği devam etti. Türkiye’nin, AB’nin ortak güvenlik ve dış politikasına uyumunu önemli ölçüde geliştirmek, kısıtlayıcı tedbirlerin önlenmesi ve tespit edilmesi konusunda işbirliğini artırmak için kararlı adımlar atması gerekiyor.”
DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI, YARGI
İnsan hakları ve temel haklardaki bozulmanın sürdüğü iddia edilen raporda, “Türk yasal çerçevesi, insan haklarına ve temel haklara saygı konusunda genel güvenceler içeriyor ancak mevzuatın ve uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.” değerlendirmesi yapıldı.
Raporda, ifade özgürlüğü konusunda ciddi gerilemenin devam ettiği savunulurken, sivil toplum kuruluşlarının artan baskıyla ve faaliyet alanlarının daralmasıyla karşı karşıya kaldığı öne sürüldü.
Yargı alanında son yıllarda çok sayıdaki reform paketine rağmen yapısal eksikliklerin giderilmediği, AİHM’in bazı kararlarının uygulanmamaya devam edilmesinin “endişe verici” olduğu değerlendirmesine yer verildi.
24 Mayıs Cumhurbaşkanı seçimine yaklaşıldığı dönemde siyasi kutuplaşmanın arttığına değinilen raporda, “Seçmenlere gerçek siyasi alternatifler arasında seçim yapma şansı sunulduğu” ve seçime katılımın yüksek olduğu ifade edildi ancak medyanın taraflı olması ve eşit şartların bulunmamasının iktidara avantaj sağladığı savunuldu.
TERÖRLE MÜCADELE
Güneydoğudaki duruma değinilen raporda, terör örgütü PKK’nın saldırıları nedeniyle sınır bölgelerinin güvenlik riskiyle karşı karşıya kaldığı belirtilerek, Türkiye’nin terörle mücadele konusunda meşru bir hakkı ve sorumluluğu olduğu ancak “bunun hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler ilkeleri” uyarınca yapılması gerektiği ifade edildi.
Raporda, “Kürt sorununun çözümüne yönelik inandırıcı bir siyasi barış sürecinin yeniden başlatılması konusunda ilerleme kaydedilmediği” savunuldu.
GÖÇ VE SIĞINMA POLİTİKASI, VİZE SERBESTİSİ DİYALOĞU
Türkiye’nin göç ve iltica politikası konusunda bazı ilerlemeler kaydettiği bildirilen raporda, AB-Türkiye Göç Mutabakatı’nın işbirliğinin ana çerçevesi olmaya devam ettiği belirtildi ve “Genel olarak, Türkiye ile Yunanistan arasındaki yasa dışı sınır geçişlerinin sayısı, AB-Türkiye Bildirisi’nin kabul edilmesi öncesine göre önemli ölçüde düşük kaldı.” değerlendirmesine yer verildi.
Raporda, AB-Türkiye arasındaki vize serbestisi diyaloğuna da değinilerek, “Vize serbestisi yol haritası kapsamında öne çıkan hiçbir kriter yerine getirilmedi. Türkiye’nin hala mevzuatını vize politikasına ilişkin AB müktesebatıyla daha fazla uyumlu hale getirmesi gerekmektedir.” görüşü savunuldu.
DIŞ POLİTİKA
Raporda, “Türkiye, dış politika alanında aktif ve önemli bir aktördür, bu da AB-Türkiye ilişkileri açısından önemli bir unsurdur.” ifadesi yer aldı.
Dış politika başlığında, “Türkiye’nin tek taraflı dış politikasının AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası (CFSP) kapsamındaki öncelikleriyle çelişmeye devam etti. Türkiye, dış politika ve güvenlik politikası konusunda AB’nin tutumuna çok düşük uyum oranını korudu.” değerlendirilmesi yapıldı.
Raporda, Türkiye’nin Ukrayna ile Rusya arasındaki görüşmeleri kolaylaştırmayı, gerilimi azaltma ve ateşkes sağlamayı, Ukrayna tahılının ihracatını kolaylaştırmak için diplomatik girişimde bulunarak, tahıl anlaşmasını mümkün kıldığı vurgusu yer alırken Ankara’nın “AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına uymaktan kaçındığı” ifade edildi.
Türkiye’nin Arap devletleriyle, Ermenistan’la ve İsrail’le “bölgesel normalleşme politikasını yoğunlaştırdığına” değinilen raporda, İsrail’in Gazze’ye mevcut saldırılarıyla ilgili şu tespitler paylaşıldı:
“Hamas’ın Ekim 2023’te İsrail’e yönelik saldırılarının ardından Türkiye, bunları kınamaktan ve terörizm olarak nitelendirmekten kaçındı ve İsrail’in tepkisini şiddetle eleştirdi. Türkiye her iki tarafta da sivillerin hayatını kaybetmesini şiddetle kınadı ve İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk yapmayı teklif etti. Türkiye şu anda İsrail ile ilişkilerini yeniden değerlendiriyor. Orta Doğu barış süreci konusunda Türkiye’nin tutumu, AB’nin iki devletli çözümü destekleyen tutumuyla örtüşüyor.”
Raporda, “Türkiye’nin siyasi çözüm bulunmamışken Suriye rejimi ile yakınlaşmasının” AB’nin politikasıyla çeliştiği belirtildi.
Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya’da “büyüyen bir varlığa” sahip olduğuna işaret edilen raporda, Ankara’nın Afrika, Latin Amerika ve Asya ülkeleriyle ilişkilerini genişletme çabalarına da devam ettiğine dikkat çekilerek, “Afganistan’a yönelik pragmatik yaklaşımı ve Sudan’daki gelişmelere ilişkin yüksek sesli tutumu, (Türkiye’nin) büyük uluslararası krizler bağlamında kilit oyuncu olma isteğinin altını çizdi.” ifadesi yer aldı.
Raporda, Türkiye’nin AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikasına ve AB savunma girişimlerine aktif olarak dahil olmaya devam ettiği vurgulandı.
Raporda, Türkiye’nin Ukrayna ile Rusya arasındaki görüşmeleri kolaylaştırmayı, gerilimi azaltma ve ateşkes sağlamayı, Ukrayna tahılının ihracatını kolaylaştırmak için diplomatik girişimde bulunarak, tahıl anlaşmasını mümkün kıldığı vurgusu yer alırken Ankara’nın “AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına uymaktan kaçındığı” ifade edildi.
Raporda, Kıbrıs sorunuyla ilgili Türkiye’nin Rum kesimini tanımayı reddetmeyi sürdürdüğü ve ilgili BM Güvenlik Konseyi Kararlarına aykırı olarak Kıbrıs’ta defalarca iki devletli çözümü savunduğu belirtilerek bunun AB’nin politikası ile uyumsuz olduğu kaydedildi.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin 6 Şubat tarihli depremlerden sonra giderek iyileştiği, hava sahası ihlalleri, Doğu Akdeniz’de izinsiz sondaj faaliyetleri gibi hususların kayda geçmediği vurgulandı.
EKONOMİDEKİ DURUM
Raporda, “Türkiye ekonomisi oldukça ileri düzeydedir ancak raporlama döneminde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.” ifadesi kullanıldı.
“Türkiye’de piyasa ekonomisinin düzgün işlemeye devam etmesi konusunda ciddi endişeler devam ediyor.” değerlendirmesi yapılan raporda, para politikasının uygulanması, kurumsal ve düzenleyici ortam gibi önemli unsurlarda uzun süreli gerileme yaşandığı iddia edildi.
Raporda, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yetkililerin, istikrar odaklı makroekonomik politikalara dönüş yönünde bazı adımlar attığına işaret edildi.
2022 yılında ekonomik büyümenin güçlü olmasına rağmen Türkiye’nin piyasa odaklı politikalardan uzaklaşarak ekonominin temellerini zayıflattığı, kırılganlıkları ve riskleri artırdığı iddia edilen raporda, enflasyonun bir miktar düştüğü ancak para politikasının olağanüstü düşük faiz oranlarına öncelik vermesi nedeniyle çok yüksek kaldığı belirtildi.
Raporda, seçimlerinin ardından para politikasının sıkılaşmaya başlamasıyla birlikte makro ihtiyati çerçevenin de kademeli olarak sadeleştirildiğine dikkat çekilerek, bu yıl maliye politikası tutumunun depremle ilgili harcama baskıları ve seçim öncesi bütçe cömertliğini artırmasıyla mali disipline olan bağlılığı sarstığı iddia edildi.
“Seçimlerin ardından mali duruş sıkılaştırıldı ve temmuz ayında büyük vergi artışlarını da içeren revize edilmiş bir bütçe kabul edildi.” ifadesi yer alan raporda, kurumsal ve düzenleyici ortamın öngörülebilirlik ve şeffaflıktan yoksun olduğu ileri sürüldü.
Raporda, “Türkiye, işletmelere yönelik devlet hizmetlerinin dijitalleştirilmesi konusunda ilerleme kaydetti.” değerlendirmesi yapıldı.
Kayıt dışı ekonominin boyutunun son yıllarda azalmasına rağmen hala ekonomik faaliyetin önemli payını oluşturduğuna işaret edilen raporda, fiyat belirleme mekanizmalarına devlet müdahalesinin devam ettiği savunuldu.
Raporda, kamu desteklemelerinin verilmesinde uygun uygulama kuralları, yaptırım ve şeffaflık bulunmadığı iddia edildi.
“Bankacılık sektörü genel olarak istikrarlı kalmıştır ancak çok sayıda aşırı karmaşık ve geniş kapsamlı makro ihtiyati ve düzenleyici tedbirler nedeniyle finansal istikrar sorunlarıyla karşı karşıyadır.” ifadesi yer alan raporda, iş gücü piyasasının daha da güçlendiği belirtildi.
Raporda, bölgesel iş gücü piyasasında eşitsizliklerin azalarak son yılların en düşük seviyelerinden birine indiğine işaret edilerek, son dönemdeki asgari ücret artışlarının konjonktür nitelikte olduğu iddia sına yer verildi.
Raporda, piyasa ekonomisinin işleyişinin iyileştirilmesi için Türkiye’de enflasyonun sürdürülebilir şekilde hedefe doğru indirilmesi, bunun için de merkez bankası bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi, para politikasının sıkılaştırması, faiz dışı fazlaya kademeli dönüşü destekleyen güvenilir orta vadeli mali plan geliştirilmesi, devletin fiyat belirleme mekanizmalarına müdahalesinin azaltılması, makro ihtiyati ve düzenleyici çerçevenin basitleştirilmesi, kamu desteklerinin şeffaflığının ve kontrolünün arttırılması, iş ortamının daha da iyileştirilmesi gerektiği ifade edildi.
Finans sektörünün aşırı düzenlemelerin olduğu bir ortamda faaliyet gösterdiği kaydedilen raporda, geniş kapsamlı makro ihtiyati ve düzenleyici tedbirlerin, finansal piyasaların işleyişini sekteye uğrattığı savunuldu.
Raporda, “Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi gelişti ve yenilenebilir kaynakların kullanımı önemli ölçüde arttı. Türkiye’nin bölgesel bir enerji merkezi olma konusunda büyük hedefleri var. Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de yeni gaz sahalarının araştırılmasının yanı sıra yeni LNG terminallerinin inşasına da yoğun yatırım yapıyor.” değerlendirmesi yer aldı.
AB ile Türkiye arasında ekonomik entegrasyonun yüksel olmaya devam ettiği belirtilen raporda, Türkiye’nin AB’nin 7’nci, AB’nin de Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda olduğu hatırlatıldı.
“Türkiye, AB için kilit bir ortak ve aday ülke olmaya devam ediyor ancak katılım müzakereleri AB Konseyinin kararı doğrultusunda 2018’den bu yana durma noktasında. Türkiye, AB’den uzaklaşma yönündeki olumsuz eğilimi tersine çevirememiş ve katılımla ilgili reformları sınırlı ölçüde sürdürmüştür.
Raporda, Türkiye’nin Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerinde bazı sapmaların karşılıklı ticarette sorun teşkil ettiği öne sürüldü.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK), yıllık milli hesaplar ve aşırı açık prosedür bildirimlerinin yayınlanmasına ilişkin zaman dilimlerine uyumunu iyileştirdiğine işaret edilen raporda, “Türkiye’nin TÜİK’in güvenilirliğini ve kamuoyunun resmi istatistiklere olan güvenini artırması gerekiyor.” ifadesi yer aldı.
Raporda, Türkiye’nin fikri mülkiyet hukuku alanında, özellikle mevzuat uyumu açısından iyi bir hazırlık düzeyi olduğu ancak uygulamanın iyileştirilmesi gerektiği kaydedildi.
Türkiye’nin bilim ve araştırma alanındaki hazırlıklarının oldukça ileri düzeyde olduğuna dikkat çekilen raporda, ülkenin bu alanda iyi ilerleme kaydettiği bildirildi.
Raporda, seçimlerin ardından Merkez Bankası para politikasını sıkılaştırmaya başladığı, yeni hükümetin artan mali açığı sınırlayacak önlemler aldığı anımsatıldı.
Kaynak: Dünya