Modern ekonomiler, üretim ve tüketim arasındaki denge ve bu iki kavramın etrafında tanımlanan istihdam, enflasyon, ekonomik büyüme üzerine inşa edilir. Ülkelerin ekonomi politikaları, genellikle üretimi desteklemeyi amaçlasa da üretimi özendirmek için fiyat istikrarının sağlanması ve tüketimin canlı tutulması gibi sık sık karşılaşılan sorunlarla mücadele eder. Ekonomilerin en büyük korkulu rüyalarından biri ise resesyondur. Bir ekonominin iki çeyrek üst üste daralması ‘resesyon nedir?’ sorusunun yanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Resesyon ifadesinin bir başka ifade edilişi biçimi de ekonomik durgunluktur. Ölçümlenmesi çok kolay ve net bir kavram olmasına karşın bir ülkenin resesyona girmesine neden olan gerekçeleri ve resesyonun etkilerini açıklamak oldukça güçtür.
Ekonomik Büyüme Nasıl Hesaplanır?
Ekonomik durgunluk ifadesini açıklayabilmek için öncelikle büyüme kavramının tanımlamak da fayda var. Ekonomilerin performansını ortaya koyan verilerin başında gelen büyüme, o ülkede üretilen değerlerin toplamının artması olarak açıklanabilir. İktisat literatürüne göre, ekonomik büyümenin ölçülmesi için gayri safi milli hasıla (GSMH) veya gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) cinsinden olmak üzere iki yöntem kullanılır. Son dönemlerde geliştirilen yeni modellerle de büyüme ölçümü yapılabiliyor olsa da yaygın olarak bu iki yöntem kullanılır. Genellikle bir ülkenin ekonomik büyümesi ya da küçülmesi ise GSYH rakamındaki değişikliğe bakılarak belirlenir.
Gayri Safi Milli Hasıla ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla Nedir?
Gayri safi milli hasıla ile gayri safi yurtiçi hasıla arasındaki temel fark ise ‘vatandaşlık’tır. Gayri safi milli hasıla, bir ülkenin vatandaşlarının o yıl içerisinde ülkelerinde gerçekleştirdikleri toplam mal ve hizmet üretimlerinin para birimi ile ifade edilmesidir. Gayri safi yurt içi hasıla ise o ülke sınırları içerisinde yabancıların yapmış olduğu üretimlerin de dahil edilmesiyle belirlenir. Bir ülkenin gayri safi yurt içi hasılası hesaplanırken, o ülkedeki tüketim tutarı, toplam yatırımlar, devlet harcamaları ve ihracat ile ithalat arasındaki fark toplanır. Elde edilen GSYH tutarına o ülkenin yurt dışında yaşayan vatandaşlarının gelirleri eklenip ülkedeki yabancıların gelirleri düşülmesiyle de gayri safi milli hasıla rakamı elde edilir.
Resesyon Nasıl Anlaşılır?
Gayri safi yurt içi hasıla yöntemiyle yapılan hesaplamalar çeyreklik periyotlarda açıklanır. Bu çeyreklik performanslara bakılarak değerlendirilen ekonomilerde iki çeyrek üst üste küçülme gerçekleşirse o ekonomi için resesyon ifadesi kullanılabilir.
Resesyon ifadesi ülkeler için kullanılabileceği gibi, tüm ülkelerin ekonomik performanslarının bir arada değerlendirildiği küresel ekonomi için de geçerli olabilir. İki çeyrek üst üste küçülen ekonomiler tekrar büyüme yönünde performans sergileyene kadar ekonomik durgunluğun devam ettiği yani resesyonda olduğu kabul edilir.
Resesyonun Etkileri Nelerdir?
Ekonomik durgunluk yaşayan ülkelerde görülen etkiler ülkelere göre çok önemli farklılıklar gösterebilir. Netice itibarıyla, ekonomik durgunluğa neden olan sebeplere bakılarak analiz edilmesi gerekir. Gayri safi yurt içi hasıla hesabında kullanılan değişkenlerden hangisinin daralmaya neden olduğu belirlendikten sonra değerlendirme yapılabilir. Gayri safi yurt içi hasıla formülünde yer alan tüketim harcamalarındaki düşüşten kaynaklanan daralmalar çoğu kez fiyat istikrarı kaynaklı olabilir. Tüketimdeki azalma üretimi de azaltacağı için işsizlik oranında artış görülebilir. Tüketim ve üretimdeki düşüş enflasyonist ortama neden oluyorsa ülke para biriminin satın alma gücünde düşüşe yol açacaktır. Bu tabloda, ülkenin refah düzeyinde düşüşle birlikte toplumsal sorunlar baş gösterebilir. Ekonomi yönetimi, hem tüketimi hem de üretimi artırmak için teşvik politikaları uygulayabilir. Uygulanacak teşvik politikaları ile artan üretim sayesinde istihdam düzeyinde de bir iyileşme sağlanması hedeflenir.
Ekonomik durgunluğa neden olan kalem yatırımlar ise ülkede görülecek en önemli etkilerden biri yine istihdamdaki düşüş olacaktır. Azalan yatırımlar üretimi düşürürken üretim maliyetlerini yükselteceği için fiyatlarda bir artış yaşanması da olasıdır. Bir ülkedeki yatırımlar doğrudan tasarruf düzeyi ile ilgili olduğu için ülkedeki vatandaşların tasarruflarının artmasını sağlayacak para ve maliye politikası araçları uygulanması gerekir. Yine benzer şekilde yatırımları teşvik edecek yapısal düzenlemelere gidilmelidir.
Resesyonla ilgili açıklamaya çalıştığımız bu iki kalemden de anlaşılacağı gibi sürekli yüksek enflasyon resesyona giden yolda çok önemli bir eşiktir. Ülkelerin merkez bankaları ve ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele konusunda güçlü adımlar atması ve fiyat istikrarını sağlaması resesyonla mücadelede büyük önem taşır.
Devlet harcamaları ve ekonomik büyüme ilişkisi
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde elde edilen yüksek büyüme rakamlarının altında yatan temel gerekçe devlet harcamaları kalemidir. Devlet harcamaları ve ülkenin bütçesi artırılarak elde edilen büyüme rakamları çoğu kez aldatıcı olacaktır. Çünkü devlet harcamalarının artması genellikle bütçe açığı verilmesiyle sonuçlanır. Bu aşamada ise verilen bütçe açıklarının sürdürülebilirliği söz konusu olacaktır. Bütçe açıklarının kapatılması ülkeleri ödenmesi gereken yüksek faiz yüküyle karşı karşıya bırakacaktır. Bu tabloda ülke kaynaklarının yatırımlara yönlenmesi yerine büyük bir bölümünün faiz borcu olarak kullanılmasına neden olur. Devlet harcamaları kalemiyle gelen büyüme, ülkelerin resesyondan kurtulmasını sağlasa da toplumsal refah düzeyinin artmaması ve satın alma gücünün düşmesi ile sonuçlanabilir.
Resesyona neden olabilecek bir diğer kalem ise ülkelerin dış ticaret dengesidir. İhracat ile ithalat arasındaki fark olan dış ticaret dengesinin pozitif olması büyüme performansına doğrudan olumlu bir katkı sağlarken; dış ticaret açığı ülkeleri resesyona itebilir. Ancak genellikle dış ticaret açığı tek başına resesyon gerekçesi olarak pek karşılaşılan bir durum değildir.
Resesyonun Sermaye Piyasalarına Etkisi
Resesyon, her ne kadar makro ekonomik verilerdeki bir sorundan ortaya çıkıyor olsa da ülkenin para birimi başta olmak üzere finansal piyasaları da etkilenir. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından verilen notlar için resesyon en önemli kriterlerden biridir. Ülkelere verilen kredi notları, fon akışında belirleyici olduğu için o ülkeye gelen yabancı sermayeyi de etkiler. Dolayısıyla, ülkenin para birimi değer kaybederken hisse senedi ve tahvil piyasasından sermaye çıkışlarına, döviz kaybına neden olur. Bu döngü ülke ekonomilerinin resesyonla mücadelesini daha da zorlaştıran bir unsur olarak karşımıza çıkar.